ETHEM ÇALIŞKAN 5 OCAK: "KURTULUŞ DEĞİL, KURULUŞ"

Adana’nın sıcağı, Ocak ayında bile insanın tenine işlerdi. 1922’nin 5 Ocak sabahı, Toroslar’dan esen rüzgâr, Fransız işgalinin ardından ilk kez özgür bir nefes taşıyordu şehre. Ancak, zafer sadece düşmanı kovmakla kazanılmazdı; asıl mücadele şimdi başlıyordu.

Seyhan Nehri kıyısında, yıkılmış evlerin arasında, sırtında küfe taşıyan ihtiyar bir adam duruyordu: Hacı Halil. İşgal sırasında evini kaybetmiş, hanesi yangın yerine dönmüştü ama gözleri hâlâ umudu anlatıyordu. Yanında, ona yardım eden genç bir delikanlı vardı: Mehmet. O, işgal günlerinde Adana’yı terk etmeyen, geceleri fısıltılarla direniş haberleri yayan bir postacıydı. Şimdi ise elinde kürek, taşları üst üste koyuyor, yıkılan mahallesini yeniden kurmaya çalışıyordu.

Hacı Halil, bir taşı duvara yerleştirirken durdu ve Mehmet’e baktı:

— Evladım, kurtulduk derler ama asıl iş şimdi başlıyor. Kurtuluş, bir günü anlatır. Kuruluş ise bir ömrü…

Mehmet, yaşlı adamın ellerine baktı. Harabe halindeki bu sokakta, en küçük bir taş bile onun için bir umuttu. İşte, Adana’nın gerçek mücadelesi buydu: Şehri ayağa kaldırmak, ekmeği tekrar yoğurmak, pazarları şenlendirmek, sokaklarını çocuk cıvıltılarıyla doldurmak…

O gün, Adana sadece işgalden kurtulmadı. O gün, Adana yeniden doğdu. Ve bu doğuşun adı, Ethem Çalışkan’ın dediği gibi, bir “kurtuluş” değil, bir “kuruluş”tu.

Ethem Çalışkan’ın bu tespiti gerçekten dikkat çekici. 5 Ocak, Adana’nın Fransız işgalinden kurtuluş günü olarak bilinse de, Çalışkan’ın ifadesiyle aslında şehrin yeniden yapılanma sürecinin, yani kuruluşunun da bir sembolü. Çünkü işgalden sonra Adana, hem ekonomik hem de sosyal olarak kendini yeniden inşa etti ve güçlü bir kent kimliği oluşturdu.

Ethem Usta’nın bu sözleri, tarihi olaylara farklı bir perspektiften bakmayı öğütleyen derin bir yorum. Taner Talaş’a yaptığı bu açıklama, sadece bir gazeteciye verilmiş bir demeç değil, aynı zamanda Adana’nın hafızasına kazınması gereken önemli bir değerlendirme. Mekânı cennet olsun.

 

EKONOMİ