Zaman zaman iç siyasette farklı düşünceler, sert tartışmalar, ideolojik ayrışmalar yaşanabilir. Ancak bazı gerçekler vardır ki, ne parti rozetine ne de siyasi görüşe sığar. Bunlardan biri, hatta belki de en önemlisi, bir ülkenin bağımsızlık duruşu ve milli savunma kapasitesidir.
Türkiye, son yıllarda özellikle savunma sanayii alanında adeta sessiz bir devrim gerçekleştirdi. Kim nasıl bakarsa baksın; Bayraktar TB2 ve Akıncı SİHA'ları, ATAK helikopterleri, MİLGEM projesi, Altay tankı, Hisar ve Siper hava savunma sistemleri, ve nihayetinde Milli Muharip Uçak KAAN... Bunların her biri, sadece mühendislik başarıları değil; aynı zamanda bu toprakların geleceğine duyulan inancın eseridir.
Şunu açıkça söylemek gerekir: Kimse çıkıp da "AK Parti ve Cumhur İttifakı, savunma sanayii için ne yaptı?" diyemez. Çünkü ortada inkâr edilemeyecek somut bir tablo vardır. Yerlilik oranı %20’lerden %80’lere yükselen bir sektör ve küresel pazarda rekabet eden bir Türkiye...
Ancak bu başarılar yalnızca iktidarın değil, bu topraklarda vatan duygusuyla çalışan her bir mühendisin, teknisyenin, işçinin, stratejistin başarısıdır. Yani mesele artık sadece siyasi bir başarı hikâyesi değil; bir milli duruş meselesidir.
Elbette içeriden eleştirenler, küçümseyenler, hatta doğrudan karşı duranlar da oldu. Kimi “şov” dedi, kimi “reklam.” Ama zaman her şeyin en iyi cevabını verir. Bugün Türk SİHA'ları sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da gündeminde. Barış için, caydırıcılık için, bağımsızlık için...
Tarih bir kırılma döneminde yazılıyor. Ve Türkiye, tam da bu dönemde; "düşmana gözdağı veren, dostlarına güven veren" bir konumda yükseliyor. Bu bir tesadüf değil, stratejik bir tercih. Eksikleri yok mu? Elbette var. Tartışılması gereken yanları? Kuşkusuz. Ama yapılanı yok saymak, en hafif ifadeyle, emeğe ve ülkeye haksızlıktır.
Siyaset bir yana... Ama doğrular, her zaman ayrı bir yerde durmalı.